|
SİZLER İÇİN KÖŞEMİZ
DEĞERLİ ABİMİZ, YAZARIMIZ
KENDİ İFADESİ İLE “BU VATANI VE BAYRAĞI SEVEN MİLLETİMİN HAMALIYIM”
DİYEN; DEĞERLİ ABİMİZ
KÜÇÜK YAŞTAN BERİ TAM 50 YILDIR ÖMRÜNÜ VATAN -MİLLET VE ALLAH YOLUNDA ADAYAN DEĞERLİ HOCAMIZ; BUNDAN BÖYLE BİZLERLE BİRLİKTE OLACAK...
ORHAN KILIÇOĞLU ndan
TÜRK OLMANIN GURURUNU YAŞAMAK... MÜSLÜMANCA YAŞAYARAK MÜ'MİN OLARAK GÖÇÜP MESUT VE BAHTİYAR OLMAK!
ORHAN KILIÇOĞLU
DEĞERLİ ABİMİZ ORHAN KILIÇOĞLU nun
1. YAZIsı
************
KEKLİK , VELİ VE FERHAT
Allah'ın veli kullarından zat-ı muhterem,bir başka Allah dostunu ziyaret için yola koyulur.Uzunca yürüyüşün ardından,yorgunluk gidermek için bir tepenin eteğinde mola verir.Namaz vakti olduğundan abdest tazeler ve namaza durur.
Namaz bitiminde ise,nevale torbasını açarak bir şeyler atıştırmaya başlar.O sırada,büyükçe kayanın ardında gizlenmiş avcıya takılır gözleri. Karnını doyurduktan sonra kalkıp,kayanın arkasına sinmiş avcıya yaklaşıp ve ona seslenir :
Evlat ,evlat.Elinizdeki tüfeğinizden avcılık yaptığınızı anlamasına anladım da ,karşı kayanın üzerine kafes koymuşsun,içerisinde bir keklik var,durdurak bilmeden habire ötüyor.Bununla
ne yaparsın,hep böyle yanında mı gezdirirsin diye de sorar.
Avcıda veli ye anlatır meseleyi:Der ki; Dayı,ben her gün bu kekliği gördüğüm kafese koyarak hep aynı kayanın üzerine bırakırım.Keklik kafesin içinde öter,dağdaki keklikler onun ötüşüyle dağdan inerek kafesin çevresine konarlar.Ben de,dağdan bu sesi duyup,gelerek kafesin çevresine konan keklikleri kolayca avlar ,bu sayede geçinirim.
Avcı'nın anlattığı bu hadiseden fazlasıyla müteessir olan Veli "Evladım kafeste öten bu kekliği bana satar mısın" der.
Bu teklifi kadul eden avcı ,bir miktar parayı aldıktan sonra kekliği kafesten çıkartarak ,sabırsızlıkla bekleyen veli ye uzatır.
İhtiyar Veli,kekliği avcının elinden alır almaz ,kekliğin kafasını dişleri ile gövdesinden kopartır ve büyük bir öfke içinde kaldırarak yere çarpar!'
Avcı,olanlar karşısında büyük bir şaşkınlıkla Veli ye sorar ;Bana bu yaptığının hikmetini anlatır mısın;
Bu öfke ne?
Bu ne iştir?
Veli,dudaklarına bulaşan kekliğin kanını mendiliyle sildikten sonra,avcıya dönerek;
"Bu senin kafeste öten keklik dağda ki nesline ihanet ediyordu.Nesline ihanet eden her kim olursa olsun,ister Devlet Sultanı,isterse de bir keklik,cezası mutlaka ölümdür"der.
Kendi nesline ihanet eden bir keklikte olsa,haine hak ettiği cezayı anında vermenin huzuru içerisinde bohçasını srtlayan ihtiyar Veli yola koyulur...
FERHAT İSE;
Şirin adında bir kıza delice vurgundur ,ölümüne sever.Bir türlü Şirin'i Ferhat'a vermezler lakin Şirin in peşini bırakmaz Ferhat,her yolu dener.
Şirin'in inatçı annnesi,kızını vermemek için öylesi zor şartlar ileri sürer ki bir gün Ferhat'ı çağırtarak ona;"Şu görünen sarp dağları delip Amasya ya su getirirsen kızım Şirin'i sana vereceğim" der.
Şirin e olan aşkı,insan üstü gayrette Ferhat a sarp kayalardan oluşan dağları deldirtir ve kilometrelerce mesafelerden suyu şehre akıtır.
Bir gün Padişah Amasya ya uğrar.Etrafı dolaşırken, dikkatini çeker ve hayret içinde"bu sarp dağaları kimler nasıl delebildiler"diye sorar.Amasya valisi ise "Padişah ım bu dağları Ferhat isminde bir delikanlı,Şirin isminde bir kızı alabilme uğruna deldi"der.
Padişah tez ikisinide huzuru istiyorum emrini verir.Ferhat la Şirin birlikte huzura çıkartırılır.
Padişah merak ettiği,uğruna dağlar delinen Şirin e uzun uzun baktıktan sonra ,Ferhat ın kulağına eğilerek "şu cılız,kısacık kız uğruna bunca zahmete değer mi,başka bir kız mı yoktu koca Amasya da uğruna dağlar delinecek!"der.
Ferhat,mahsun bir eda ve titrek bir sesle "Ahhh...Padişah ım siz Şirin e birde benim gönül gözümle bir bakabilseydiniz!Onda öylesi güzellikler saklıdır ki ,bu güzellikler kafa gözüyle bakınca görülemez!" cevabını verir.
Bu önemli iki hikayeden alınması gereken ibretler var!
Yüce Türk Milleti dün bir Veli nin, nesline ihanet eden kekliğin bu ihanetine karşı göstermiş olduğu tepkiyi,şayet bugün seni idare eden devlet yetkilileri,T.C.Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne ihanet eden hainlere karşı gösteremeyip ,üstüne üstlük bir de bu hain kekliklerden asıl ismi AGOPARTİNYAN capo olanını İMRALI da bese alıp,çifte uzman doktor kontrolünde büyük bir konfor içinde yaşatıyor !... "Türkler bir milyon Ermeni yi,otuz bin kürtü kesti"diyen YAMUKLARI Ankara nın 864 rakamlı tepesinde ,Töre ne göre senin otağın olan konuklara özel misafir muamelesiyle ağırlayıp...yazdığı BABA ve PİÇ romanıyla!Sana hakaretler yağdıran DİŞİ BİR SIRTLANA telefon açarak "hastaymışsınız,geçmiş olsun,acil şifa dileklerimi sunuyorum"diyebiliyorsa burada durup düşünmek ve sesini yükseltmek mecburiyetindesin!
Dün,neslineihanet eden bir keklikte olsa hak ettiği cezayı anında görebilirken ,ne hazindir ki günümüzde Türkiye sinde her taraf SOROS KAFESİNDEN dolar karşılığı öten hain kekliklerle dolu !
Nasıl olsa,ihanete müsamaha
Haine ihtibar var
Rantı yüksek
Veli de yok!Var da!!!
Deli de yok!
Ey benim yüce ve soylu milletim! İdarene talip olanlar sana Ferhat ın Şirin e baktığı "gönül gözüyle" bakmayıp,"kafa gözüyle" bakmış olduklarından olacak ki;bazen seni BİR ÇUVAL KÖMÜR,BİR KAÇ PAKET MAKARNA,bazende 5 KG. LIK ÇİÇEK YAĞI TENEKESİ olarak görmektedir.
Hainlere müsamaha gösterip,senin haklarını uluslar arası sahalarda savunamadıkları gibi,meşruiyetini okyanus ötelerinde arayanların,meydanlarda esip gürleyerek sana FERHATLIK tasmalarına inanma,bu gibiler birer sahte FERHAT tır. Bunların ŞİRİN i makam ve menfaattir!Sahte FERHATLAR delse delse ancak hazinenin kasasını delerler!Senin yolun üzerinde engel duran sarp dağlara bir MURÇ olsun vurmazlar!
Son yüzyılımızda Türk Milletine "gönül gözü"ile bakan ve bu yazıda ifadesini bulan 3 Veli gelip geçmiştir:
ABDÜLHAMİT HAN
ATATÜRK
ALPARSLAN TÜRKEŞ.
Yazan: ORHAN KILIÇOĞLU 12-5-2009
YÜCE ALLAHA EMANET OLUN
DEĞERLİ ABİMİZ ORHAN KILIÇOĞLU nun
2.YAZI SI
********************
VATANSIZLIK!!!
Vatan; İnancın üzerinde gereği gibi yaşanılabilmesi ve yaşatılabilmesi,ırz,namus ve haysiyetin güven içinde muhafaza edilebilmesi için elzemdir.
Yoksa vatan; beslenip doyulacak, üzerinde şerefsizce ve uşak bir şekilde yaşanılacak bir toprak parçası, bir tarla, bir bostan, verimli bir sera, en önemlisi de iğrenç vede aptalca bir AB sevdası uğruna, Batı’nın itine , piçine peşkes çekilip, rüşvet verilebilecek bir arsa - arazi değildir.
” VATAN İNSANA İKİ KERE ANA RAHMİDİR “
Refi isminde bir Türk 1900 lü yılların başında Fransa - paris‘tedir, bir kaç gün sonrada Ramazan bayramıdır.
Refi‘nin Türkiye‘ye gelip, bayramı kendi yurdunda ailesi ve sevdikleriyle beraber geçirmesi imkansızdır. Bir sabah erken kalkarak bir parka gider. Park bomboş ıssız ve Refi fazlasıyla mütessir ve üzgündür!
Refi, bir banka oturur ve üzgün üzgün vatanı, ailesini, sevdiklerini düşünürken, Karşısındaki koca ve yaşlı bir söğüt ağacı dikkatini çeker( söğüt ağacı Anadolu‘ya has bir ağaçtır)
Bu söğüt ağacı bizim söğüt ağacı, benim Türk olduğumu anladı ve bana gülümsüyor, artık bu bayram Paris‘te yanlız değilim diye düşünerek, büyük bir sevinçle yaşlı söğüt ağacına yaklaşır, selam verir ve ağacı dostça okşayıp sevdikten sonra dibine oturur...
Söğüt ağacıyla sohbete başlar!!! Yaşlı söğüte; sende benim gibi gurbetdesin, senin yerin burası deyil, senin yerin Anadolu‘da bir çeşmenin yanı başı, bir caminin avlusu, evleri kerpiç bir Anadolu köyünün orta yeridir der...
Söğüt ise; evet benim yerim oralardır.Bende vatanımdan uzak düştüm.Ben şimdi anadolu‘da bir çeşmenin yanı başında olmam gerekiyordu. Benim altımda köyün sevdalı gençleri buluşup hasret gidermeliydi. Yaşlılar, ihtiyar gövdeme yaslanarak dinlenmeli, Osman emmiler, Mehmet dayılar dallarımın gövdesinde namaz kılmalı, askere uğurlanan gençler, davul - zurnalarla halay çekmeli, Yavukluları olan genç kızlar yaprağımla gözyaşlarını silmeliydiler....Amma, kader bizi buralara attı. Bir zalim, genç bir fidanken beni vatan toprağımdan zorlan sökerek gelip gavuristana dikti. Çok büyük ızdıraplar çektim. Anadolu‘da olsam gölgeme oturan genç sevdalılardan kim bilir kaç kere, en çok sevdiğim türkü olan “ Söğüdün yaprağı dal arasında, güzeli severler bağ arasında“ yı dinleyecektim... sen sabırlı ol, birgün vatanına kavuşursun, inşallah sevdiklerinle nice bayramlarda bir ve beraber olursun, senin bu şansın var der.
Refi ise, yaşlı söğütün bu acıklı ve hissi sözleri karşısında ;
“İnşallah, sende birgün hasretini çektiğin vatanımıza kavuşursun“ der.
Yaşlı söğüt bu söz karşısında, müteessir ve titrek bir sesle;
“ Benim dönüşüm imkansız, artık çok geç ve hem ümidim kalmadı, mecalim bitti, Anadolu‘ya döndüğünde, gördüğün her söğüte söyle; Vatanın kıymetini bilsin, yaprakları ses çıkartarak,altında uyuyan Hasan Emmi‘nin uykusunu bölmesin!!”
Ne hazindir ki bugün bizi idare edenlerin bu vatana, bir söğüt ağacı kadar olsun ne muhabbetleri ve nede sadakatları var!!
PARİS AKŞAMLARI!!
Vatan sevdasının ve vatansızlığın ne demek olduğunu en güzel ifade eden PARİS AKŞAMLARI ŞİİRİ, 1947 Yılı sonbaharında, Paris‘te SEN NEHRİ Üzerindeki bir köprünün ayağında, çöpcüler tarafından fark edilen, adı - sanı belli olmayan donarak ölmüş bir gencin cebinden çıkmıştır.
Üstünden çıkan evraktan, kırımlı bir Türk olduğu, ikinci Dünya savaşının badirelerine kapılarak, yolunu kaybetdiği ve yolunun paris‘e düştüğü, burada çok sefil bir hayat sürdüğü ve aç susuz bir şekilde donarak öldüğü anlaşılmıştır.
EY TÜRK GENCİ ! Yarın, yad ellerde bir nehir kenarında donmuş cesedinin bulunmasını istemiyorsan;
TİTRE VE KENDİNE DÖN!
Paris Akşamları
Bu kent herşeyiyle bana yabancı,
Caddeler,binalar,bütün insanlar,
Öyle hasretim ki ezan sesine,
Ararım çevremde minare,cami
Lakin takılırım çan kulesine,
Her semtin muhteşem kilisesine.
Yadel elemleri sarar içimi,
Uzaklarda yurdum,burdan çok uzak,
Her mevsim güneşli ,masmavi göklü,
Camii, kubbeli kümbetli köşkle,
Ozanlı,garipli, kervan saraylı,
Hele insanları; Alp’li , Giray’lı.
Yok haber onlardan ,baba evinden,
Bu yüzdendir halim kopuk bir yaprak,
Herşey çok uzakta,benden çok uzak,
Gözlerim daima engine dalar,
İsterim ki her ana yurdumda,
Dağları dumanlı,yaslı Kırım da,
Duvarında mavzer ve KURAN olan,
Atacağında top bizim konakta,
Bir bakır sinili sofra başında,
İftar beklenilsin,dua edilsin,
Ve sesiz sedasız yemek yenilsin,
Sonra şadırvanda abdest alınıp,
Hep birlikte camiye gidilsin.
Uyansam her sabah ezan sesiyle,
Görsem Ayşe’ciği su testisiyle,
Dinlesem dedemi KURAN okurken,
Başımı huşu ile yastığa koysam,
Sonra toparlanıp yola koyulsam,
Yahut günün şavkı vururken camdan,
Heybetli sesiyle çağırsa babam,
Annemde kalk yavrum aslanım dese,
Tutup elleriyle omuzlarımdan,
O müşvik haliyle sarılsa, öpse,
Semaver kaynarken ocak başında ,
Dünya Türk’lüğünden, Türk tarihinden,
Bozkurt’tan ,Ergenekon’dan söz etse dedem,
Sonra Türklük için eylese niyaz,
Gözlerinden akan yaşını görsem,
Evet yurdum uzak burdan,çok uzak,
Bir ferahlık,yahut bir şey umarak,
Düşerim yollara akşam üstleri,
Hep böyle çaresiz yıllardan beri,
Her zamanki gibi yorgun ve bitkin,
Artırıp yükünü hasta kalbimin,
Her an heyecanlı,gözlerimde yaş;
Görmek isteğiyle bir Türk,bir dildaş,
Dolaşırım Paris caddelerini,
Yorgun akan Sen’i,köpüklerini,
Bir karakış vakti sen kıyısında,
Kafamın içinde Türklük ülküsü,
Ruhumu kavuran özyurt hasreti,
Böyle göçeceğim ebediyete,
Donmuş cesedimi bulup çöpçüler,
Kimim ben ve neyim,ne bilecekler...
Yazan: ORHAN KILIÇOĞLU -19-5-2009
YÜCE ALLAHA EMANET OLUN
|
|